Türk-Amerikan ilişkileri, Obama döneminden itibaren krizler üzerinden yürütülen bir aşamaya girdi. Trump yönetiminde de bitmek bilmeyen krizlere sürekli yenilerinin eklendiği dönem devam ediyor. Obama döneminde Suriye krizinde iki ülkenin çıkarlarının açıkça çatışmaya başlaması, Trump yönetimi ile beklentilerin aksine Ocak 2018’de Afrin’e yönelik Zeytin Dalı harekâtıyla daha da vahim bir hal almaya başladı. Öyle ki, Afrin sonrası Türkiye’nin ABD’nin bulunduğu Menbiç’e hedefi doğrultması, iki ülkeyi karşı karşıya getirmiştir.
Aslında Türk-Amerikan ilişkilerinde kırılma noktası, Suriye krizi olmuştu. Mart 2011’de Arap Baharının Suriye’ye sıçraması sonrası Esad yönetiminin gösterileri silahla bastırmaya kalkmasıyla ülkede iç savaş başlamış, ardından küresel ve bölgesel güçlerin müdahil olmasıyla vekalet savaşına dönüşen bir Suriye krizi ortaya çıkmıştı. 2013’ten itibaren ise ABD’nin DEAŞ terör örgütüne karşı Türkiye’nin PKK terör örgütünün organik uzantısı olarak iddia ettiği PYD/YPG ile müttefik olarak ortak hareket etmesi, iki ülke çıkarlarının ayrışmasına yol açmıştı. Zira ABD, Suriye’deki Kürt gruplardan oluşan PYD/YPG ile Suriye’nin kuzeyine askeri olarak yerleşmeye başlamış ve üstüne bir de 20 civarında askeri üs inşa etmiştir. Türkiye ise ABD’nin hem bir terör örgütü olan PYD/YPG ile ortak hareket etmesini hem de sınırlarında askeri üsler inşa etmesini Kuzey Irak’tan Kuzey Suriye hattına oradan da Akdeniz’e uzanan bir Kürt devletinin kurulması bağlamında ulusal güvenliğine tehdit olarak algılamıştır.
İşte Suriye’de iki ülkenin çıkarlarının bu şekilde ayrışmasına Türkiye’de 15 Temmuz’da darbe kalkışması girişiminde bulunan Fetullah Gülen terör örgütü krizi de eklenmiştir. Çünkü terörist elebaşı Fetullah Gülen’in Pensilvanya’da ikamet etmesi ve Türkiye’ye iade edilmemesi, iki ülke ilişkilerindeki ayrışmayı derinleştiren en önemli kriz haline gelmiştir. Ardından ABD’nin İran’a yönelik yaptırımlarını delmekten suçlanan eski Halkbank genel müdür yardımcısı Mehmet Hakan Atilla’nın New York’ta yargılanması ve bunun üzerinden Türkiye’ye baskı uygulanması, iki ülke arasındaki kriz noktalarından biri olmuştur. Diğer taraftan Türkiye’de Fetö üyeliğinden Amerikalı Rahip Andrew Brunson’un tutuklanması da Türk-Amerikan ilişkilerini geren bir kriz halini almıştır. Öyle ki, bu kriz Türkiye’nin ABD’den teslim alacağı F-35 savaş uçaklarının dahi engellenmesinin bir gerekçesine dönüşmüştür.
2002 yılında ABD, İngiltere, Avustralya, Kanada, Danimarka, İtalya, Norveç, Hollanda ve Türkiye arasında 250 milyar dolarla ortaklaşa başlatılan F-35 savaş uçağı projesi ile 3 bin 100 uçağın üretilmesi hedeflenmişti. Projeye daha sonra İsrail, Belçika, Finlandiya ve Japonya da katılmıştır. Türkiye’nin ise tanesi 100 milyon dolardan 100 adet F-35 savaş uçağı alması planlanmıştı. Buna göre ilk teslimatın 21 Haziran 2018 tarihinde yapılması bekleniyordu. Ancak projenin kurucu ortağı olan Türkiye’nin parasını dahi ödediği F-35 savaş uçaklarının teslimi, Senato ve Temsilciler meclisindeki önerge engeline takılmıştır. Önergelerde Amerikalı Rahip Brunson’un Türkiye’de tutuklu bulunması ve Rusya’dan S-400 füze savunma sistemi alınması gerekçe gösterilmiştir. Özellikle İsrail medyası da bu uçakların Türkiye’ye teslim edilmemesi yönünde algı operasyonları yapmaya başlamıştır. Hatta Sputnik başta olmak üzere Rus medyası da F-35’lere karşı muadil olan Rusya’nın Su-57 savaş uçağını alternatif olarak gösteren karşı bir algı operasyonuna girişmiştir. Bununla birlikte Putin, S-400 füze savunma sisteminin bir suç gibi gösterilerek Türkiye’ye baskı yapılmasına tepki göstermiştir.
Türkiye’nin bir yandan Suriye’de Rusya’ya yakınlaşması özellikle Ocak 2017 yılında Astana sürecine dahil olarak Rusya-İran eksenine dahil olması, ABD’nin Suriye sürecinden dışlanmasına varan yeni jeopolitik üretmişti. Buna bir de Türkiye’nin Rusya’dan Aralık 2017 tarihinde S-400 füze savunma sistemi antlaşması yapması eklenmişti. Antlaşmaya göre S-400 füze savunma sisteminin ilk sevkiyatının 2020 yılında yapılması planlanmış ve maliyetinin 1 milyar 375 milyon dolarlık kısmının Rusya’dan alınan kredi ile ödenmesi, 1 milyar 125 milyon dolarının ise Türkiye tarafından peşin ödenmesi kararlaştırılmıştı.
ABD’nin Patriot füze sistemini vermemesi üzerine Türkiye’nin ihtiyacını Rusya’dan karşılaması, Türkiye ile Rusya’yı savunma alanında yakınlaştırırken ABD ile ayrışmasının derinleşmesine yol açmıştır. Bu bağlamda Türk-Amerikan ilişkilerinin en derin kriz noktalarından biri de işte Türkiye’nin ABD ve NATO’dan bağımsızlaşan ama öte taraftan Rusya’ya bağımlı kılan S-400 füze savunma sistemi antlaşması olmuştur. Ayrıca Türkiye’nin Mersin Akkuyu nükleer enerji santrali antlaşmasını Rusya ile yapması, Türk-Rus yakınlaşmasını stratejik noktaya taşırken Türk-Amerikan ilişkilerindeki krizi de derinleştirmiştir. Bununla birlikte Türkiye’nin bu şekilde Rusya ile Suriye’de ve savunma-enerji alanında işbirliğine gitmesinin asıl müsebbibi ABD olmuştur. Çünkü ABD hem Suriye’de Türkiye’nin çıkarlarının aleyhine PKK terör örgütünün Suriye kolu PYD/YPG’yi kendine müttefik seçmiş hem de NATO müttefiki Türkiye’ye patriot füze savunma sistemini vermeye yanaşmamıştır. Buna karşı Türkiye de mecburen Rusya ile işbirliği yaparak çıkarlarını gerçekleştirmeyi tercih etmiştir. Şimdi ise ABD, F-35 krizi üzerinden Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaştırmak istiyor.
Ayrıca ABD, Suriye’de Türkiye’yi Rusya-İran ekseninden ayırmak için de Menbiç’te Türkiye ile uzlaşmaktadır. Böylece ABD, Menbiç’ten PYD’nin çıkarılmasını kabul ederek Türkiye’yi yanına çekmeye ve Rusya’dan koparmaya çalışmaktadır. Nitekim 3-4 Haziran 2018 tarihinde Washington’da Dışişleri Bakanları Mevlüt Çuvuşoğlu ile Mike Pompeo’nun görüşmesi sonucu, F-35 ve Menbiç krizleri üzerinden yapılan pazarlıklar, krizleri çözmenin ötesinde Türk-Amerikan ve Türk-Rus ilişkilerinin seyrini etkileyecek özelliğe haizdir. Bu bağlamda ABD’nin Türkiye ile ilişkilerindeki kriz noktalarını pazarlık unsuru yapan bir ilişki biçimi tercih ettiği anlaşılmaktadır. Buradan hareketle krizler üzerinden yürütülen ilişki biçiminin Türk-Amerikan ilişkilerinin temel niteliği halini aldığı ileri sürülebilir. Zira Türk-Amerikan ilişkileri, günübirlik olaylar ve krizlere göre şekillenen pazarlıklar dönemine girmiştir.
Dr. Muharrem EKŞİ
4 HAZİRAN 2018