Diğer taraftan Türkiye’nin ilk defa 2000’lerde kamu diplomasisi politikasını benimsemesinde AK Parti liderlerinin dünyaya Yeni Türkiye’nin hikayesini anlatma ihtiyacı etkili olmuştur. AK Parti iktidarlarının iç ve dış politikada gerçekleştirdikleri dönüştürücü politikaları sonucunda 2000’lerin ortalarında yükselen güç Türkiye algısı oluşmaya başlamıştı. İşte hükümet, Türkiye’nin kısa sürede ulaştığı bu başarıyı başta Ortadoğu olmak üzere tüm dünyaya anlatarak model olma politikası izlemeye başlamıştı. Bu bağlamda AK Parti liderleri, Türkiye’nin model olma politikasını kamu diplomasisi stratejisiyle gerçekleştirme yaklaşımını benimsenmiştir.
Kamu diplomasisi çerçevesinde AK Parti liderleri, Türkiye’nin yönetiminde bir zihniyet dönüşümünün gerçekleştiğini iddia ederek artık güvenlik bakış açısıyla değil ekonomik kazanım temelinde ilişkilerin yürütüleceği yönünde bir perspektif ortaya koymuşlardır. Bu bağlamda dış politikada komşularla sıfır sorun politikası yürütülmeye başlanmıştır. Böylece Türkiye’nin komşularıyla sorunlarını çözüp kazan-kazan stratejisiyle karşılıklı ticari ilişkilerin artırılması hedeflenmiştir.
Ayrıca kamu diplomasisinin yöntemleriyle yürütülen dış politikanın lanse edilmesi, imaj ve marka çalışmalarının yapılması uygulanmıştır. Bu bağlamda AK Parti dış politikası, çok kulvarlı bir dış politika olarak markalanmıştır. Bunun yanında yapılan insani yardımlar sonucunda artık Türkiye’nin donor ülke olduğu imajı yayılmaya çalışılmıştır. Yine proaktif diplomasisiyle artık Türkiye’nin merkez ülke haline geldiği şeklinde lanse edilmiştir. Ayrıca akil ülke, model ülke, yumuşak güç, bölgesel güç ve küresel aktör gibi söylemler üzerinden Yeni Türkiye hikayesi kamu diplomasisi stratejisiyle anlatılmak istenmiştir.
AK Parti döneminde açılan yeni kamu diplomasisi kurumları da yürütülen dış politika ekseninde Türkiye’nin hikayesini farklı alanlarda anlatma faaliyetleri gerçekleştirmeye başlamışlardır.
Bu bağlamda 2009 yılında açılan Yunus Emre Enstitüsü, kamu diplomasisinin kültürel diplomasi faaliyetlerini gerçekleştirmeye başlamıştır. Bu yönüyle Türk dış politikası kültürel ve toplumsal alana da açılmıştır. Başka bir ifadeyle Türk dış politikası çeşitlendirilmiş ve kültürel-sosyal alanda sivil aktörler üzerinden yürütülemeye başlanmıştır. Bunun yanında 2010 yılında açılan Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı da kamu diplomasisinin diaspora diplomasisini yürütmeye başlamıştır. Diğer taraftan 2010 yılında Başbakanlık Kamu Diplomasisi Koordinatörlüğü de açılarak Türkiye’nin kamu diplomasisinin tek merkezden koordine edilmesi stratejisi benimsenmiştir. Ayrıca 1990’larda açılan TİKA, 2011 yılında kamu diplomasisi bağlamında yeniden yapılandırılarak diğer kamu diplomasisi kurumları ve STK’larla koordineli çalışma sistemi getirilmiştir.
Sonuç olarak Türkiye’de kamu diplomasisi kurumsal düzeyde ve politika bağlamında modern anlamda ilk defa 2000’lerde uygulanmaya başlanmıştır. Dünyadaki uygulamalarıyla mukayese edildiğinde Türkiye, çok geç bir tarihte kamu diplomasisi politikasına geçmiştir. Bunun en önemli çıktısı ise Türkiye’nin kamu diplomasisine yabancı olması ve bu kültürün henüz oluşmadığıdır. Zira herhangi bir kültürün oluşmasının uzun zaman aldığı dikkate alındığında Türkiye’nin kamu diplomasisi kültürüne sahip olabilmesi için zamana ihtiyaç vardır. Zira kamu diplomasisini uygulamak için yeni kurum açmak yeterli olmamakta, kritik olan kamu diplomasisini uygulayacak insan kaynağını yetiştirmektir. Bununla birlikte kamu diplomasisi temelde kurumlarının ötesinde uygulanan ve uygulanacak politikaların kamu diplomasisinin yapılmasıyla gerçekleştirilir. Örneğin Ermenistan ve Yunanistan ile sorunlar ve terör sorunlarının kamu diplomasisinin yapılması gerekmektedir. İşte bu bağlamda Türkiye’nin kamu diplomasisini politikalar düzleminde uygulamada yetersiz kaldığı söylenebilir.