Obama döneminde Türkiye-ABD ilişkileri, özellikle Suriye krizinde YPG nedeniyle çıkarların çatışması nedeniyle bozulmuş; hatta iki ülke arasındaki 60 yıllık müttefikliğin bile tartışılmasına yol açan düzeye ulaşılmıştır. Türk karar vericilerin, başlangıçta Başkan Donald Trump yönetimiyle Obama yönetimine nazaran daha olumlu ilişkiler kuracakları beklentisine sahip olmalarına rağmen; yeni Başkan ile ilişkileri yeniden yapılandırma fırsatı Mayıs ayına kadar yakalanamamıştı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 16-17 Mayıs tarihinde Washington’da Trump ile görüşmesi öncesi Akar-Kalın-Fidan üçlüsünün, iki ülke ilişkilerinin çerçevesini başta Pentagon ve Beyaz Saray olmak üzere Başkan Trump’ın ekibiyle belirlemek için ilk adımı attıkları anlaşılmaktadır.
Bu ziyarette, öncelikle Türkiye-ABD ilişkilerinin genel çerçevesinin belirlenmesi ve sonra ABD’nin Ortadoğu politikasında Türkiye’nin rolünün yeniden tartışılması beklenebilir. Özelde ise, Suriye Krizi’nde iki ülke çıkarlarının uyumlulaştırılması çabaları önemli yer tutacaktır. Çünkü, Suriye Krizi’ndeki YPG konusunda iki ülkenin çıkarları tam bir çatışma içerisindedir. Zira Türkiye, YPG’yi bir terör örgütü olarak görürken; ABD ise müttefiki olarak görmektedir. Bu nedenle görüşmelerde en fazla tartışma ve ayrışmanın YPG konusu üzerinde olacağı kuvvetle muhtemeldir. DAEŞ konusunda ise, iki ülkenin müttefiklik ilişkilerini tekrar sağlamlaştırması ve ilişkileri terörle mücadelede stratejik ilişkiler düzeyine çıkarması olası görünmektedir. Görüşmelerde, Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini yeniden stratejik ortaklık düzeyine çıkarma hedefinin gerçekleştirilmesinin temel amaç olduğu iddia edilebilir. ABD’nin ise, ağırlıklı olarak, İran’a karşı Türkiye’nin yeni roller üstlenmesini beklediği düşünülebilir. Eğer İran konusunda Türkiye ile ABD aynı noktada buluşursa, iki ülke ilişkilerinin tekrar stratejik ortaklık seviyesine çıkacağı ileri sürülebilir.
Ancak Başkan Trump’ın İran politikasının Obama yönetiminin uzlaşmacı tutumundan çok farklı olduğunu da söylemek gerekmektedir. Zira Başkan Trump, Obama döneminde imzalanan nükleer uzlaşmayı tanımadığını belirterek, İran’a karşı farklı bir tutum içerisinde olduğunun ilk mesajını vermişti. Nitekim Suriye’de kimyasal silah kullanılmasına karşı ABD’nin 7 Nisan tarihinde Şayrat Hava Üssü’nü yeni nesil Tomahawk Cruise füzeleriyle vurması, hem Trump yönetiminin Suriye Krizi’nde tekrar sahaya indiğini göstermekte hem de başta İran’a olmak üzere Rusya’ya karşı da mesaj niteliği taşımaktadır. Trump yönetiminin ilk uluslararası askeri müdahalesi olan bu saldırı, uluslararası kamuoyunda çoğunlukla İran’a karşı algılanmış; nitekim saldırıya Rusya’dan çok İran tepki göstermiştir. Dolayısıyla ABD’nin Trump yönetimi döneminde Ortadoğu politikasını İran üzerinden belirleyeceği anlaşılmaktadır. Çünkü ABD’nin Obama döneminde özellikle Irak’tan askerlerini çekmesiyle oluşan güç boşluğunu İran doldurmuş; hatta İran, bölgesel güç olarak nüfuz alanlarını genişleterek bir nevi Ortadoğu’nun lideri konumuna yükselmiştir. İşte bu nedenle Trump yönetiminin Ortadoğu politikasının yeni hedefinin, öncelikle İran’ın yükselen nüfuzunu azaltmak ve İran’ı bölgede yalnızlaştırmak olduğu iddia edilebilir. ABD’nin Ortadoğu’da İran’ı yalnızlaştırmak için Sünni bir blok oluşturma politikasının gündeme geleceği ileri sürülebilir. Bu bağlamda Akar-Kalın-Fidan üçlüsünün Washington görüşmelerinde, ABD tarafının Türkiye’den özellikle İran’ı yalnızlaştırma noktasında yeni roller üstelenmesini isteyeceği düşünülebilir. Türkiye’nin ise, doğal olarak, ABD’nin Sünni blok politikasına dahil olmak isteyeceği kuvvetle muhtemeldir.
Diğer taraftan iki ülke ilişkilerinin yeniden yapılandırılacağı temaslarda, Rusya’nın Astana Görüşmeleri’yle Suriye Krizi’nin başat aktörü halini alması ve Türkiye’nin bu süreçte İran’la birlikte hareket etmesi konusunun da gündeme gelmesi muhtemeldir. Bu noktada, görüşmelerde Türkiye tarafı ABD’nin Astana sürecine katılmasına odaklanırken; ABD tarafının ise Türkiye’nin İran’la birlikte hareket etmemesi üzerine odaklanacağı düşünülebilir. Zira, ABD Dışişleri Sözcüsü’nün 4 Mayıs tarihinde, ABD’nin Astana Görüşmeleri’nin doğrudan katılımcısı olmadığını ve İran ile bu işin yürümeyeceğini vurgulaması, Trump yönetiminin Suriye ve İran politikasında Türkiye ve Rusya ile çıkar çatışmasını açıkça ortaya koymaktadır. Dolayısıyla, Türkiye Heyeti’nin ABD ile ilişkileri masaya yatıracağı görüşmelerde alınacak kararların, hem Türkiye’nin Suriye ve İran politikasını etkileyebileceği hem de Astana sürecinin geleceğini etkileme potansiyeline sahip olduğu görülmektedir. Bu bağlamda, Türkiye’nin ABD ile ilişkilerini tekrar stratejik ortaklık seviyesine çıkarabilmek için İran’a yönelik ortak politikanın belirlenmesi, Türkiye’nin Astana sürecinden ayrılmasını ya da en azından İran’la birlikte hareket etmemesini gerektirecektir.
Son tahlilde, Mayıs ayındaki görüşmeler sonucunda Türkiye-ABD ilişkilerinin genel çerçevesi, genelde Ortadoğu özelde İran ve Suriye düzleminde yeniden belirlenecektir.
https://ankasam.org/turkiye-abd-iliskileri-yeniden-yapilanma-asamasinda/