İRAN’IN SURİYE’DE DIŞ POLİTİKA TERCİHLERİ
Özüm Sezin Uzun*
İran dış politikasını değerlendirirken iki görüşün hakim olduğunu savunur Ramazani; birincisi İran dış politikasını iç politikanın yansıması olarak gören bakış açısıdır, ikincisi İran dış politikasını salt jeopolitik perspektiften okuyan görüştür.[1] Bir ülkenin dış politikası ise tek boyutlu değişkenle açıklanamayacak kadar çok boyutlu ve katmanlıdır. İran’ın Suriye politikaları değerlendirilirken Suriye’nin İran için neden stratejik öneme sahip olduğuna dair verilen cevaplar basitçe iki noktada; iç mesele değerlendirmeleri, ki bu açıdan İran’ın ulusal güvenliğine karşı tehditleri sınır dışında çözme girişimleri ve mezhepsel kimliğe yapılan vurgu ön plana çıkmaktadır, ve jeopolitik açıklamalarda odaklanmaktadır.
İran’ın Suriye politikalarını, Suriye ile ilgili konuları İran’ın “iç meselesi” olarak algılamasının bir sonucu olduğunu savunanlar, İran’ın ulusal güvenliğinin öncelikle Suriye topraklarında korunması gerektiğinin altını çizmektedirler. Aynı zamanda, İran’ın İsrail karşıtlığı Suriye topraklarındaki nüfuz alanı ve Suriye üzerinden Lübnan’da Hizbullah ile kurduğu ilişkiyle doğru orantılı olarak etkilenmektedir. İran Devrim Muhafızları Komutan Yardımcısı Hüseyin Talip’in, Suriye’yi İran’ın “35. eyaleti” olarak tanımlaması da Suriye’nin İran’ın iç meselesi olarak algılandığını göstermektedir.[2] Diğer bir ifadeyle, Suriye’deki İran nüfuzunun kaybedilmesi ulusal güvenliğe tehdit olarak algılanmaktadır. Bu nedenle de Suriye’de Esad rejiminin devamı İran için sadece bölgesel güç olma iddiasıyla değil, aynı zamanda ulusal güvenliği ile alakalı bir durumdur. Nitekim 2012 yılının yaz aylarında Esad rejiminin karşılaştığı ciddi siyasi ve askeri sorunlar, İran’ın aktif olarak dahil olmasıyla rejim lehine, ve tabii ki İran lehine, güç dengesini değiştirmiştir. Tahran milletvekili Ali Rıza Zekai 2014 yılının Eylül ayında, “Suriye krizine yönelik kritik kararlar almakta gecikseydik ve askerî olarak müdahale etmeseydik Suriye rejimi düşerdi” diyerek İran’ın Suriye krizini bir anlamda iç meselesi olarak algılayarak Esad rejiminin devamı için ne derece Suriye meselesine dahil olduğunu göstermektedir.[3]
Jeopolitik perspektiften bakıldığında ise İran, Suriye’yi kendisi ve müttefiklerinin düşmanlarına karşı direnişindeki stratejik bir konumda algılamaktadır. İran Ulusal Güvenlik Konseyi Başkanı Said Calili, “Suriye’de yaşananlar bir iç mesele değil, bölgedeki ve dünyadaki direniş ekseni ile düşmanları arasındaki bir çatışmadır. İran, Suriye’nin temel parçası olduğu direniş ekseninin kırılmasına hiçbir şekilde müsamaha göstermeyecektir” diyerek bu jeopolitik perspektifi vurgulamaktadır.[4] Bu bakış açısı, İran’ın 2010 yılında Orta Doğu ve Kuzey Afrika coğrafyasında başlayan halk ayaklanmalarına yaklaşımı ile Suriye’deki ayaklanmalara yaklaşımı arasındaki farkı da açıklamaktadır. Bölgedeki dikta rejimlerine son veren halk ayaklanmalarını İran, “İslami Uyanış” olarak tanımlarken ABD ve İsrail başta olmak üzere emperyalist güçlere karşı olan 1979 İslam Devriminin başarılı bir şekilde ihraç edilmiş olduğunu savunmuştur. Dini Lider Hamaney de “İslam’ın halk ayaklanmalarının yol gösterici prensibi olduğunu” söylemiştir.[5] Ancak İran’ın halk ayaklanmalarına yönelik algısında Suriye farklı bir konumdadır. Diğer bölge ülkelerindeki halk ayaklanmalarını “İslami Uyanış” olarak tanımlayan İran, bölge halkının ABD’nin kuklası olmuş rejimlere karşı tepkilerinin ve yerel dinamiklerin doğal bir sonucu olarak görmüştür. Suriye’deki halk ayaklanmalarını ise Esad rejimini yıkmak isteyen Batı destekli fitne hareketleri olarak yorumlamıştır.[6] Bu algı, İran’ın Suriye’yi düşmanlarına karşı mücadele ettiği bir alan olarak tanımlamasının sonucudur.
İran’ın Suriye politikaları analiz edildiğinde yukarıda bahsedilen iki boyuta ek olarak yereldeki devlet-dışı aktörlerle olan ilişkilerin ve bu ilişkilerin bölgesel güç dengesine etkilerinin değerlendirilmesi de gerekir. Bu bağlamda, İran’ın IŞİD ve Suriyeli Kürtlere yönelik politikaları dikkate alındığında iki önemli konu dikkati çekmektedir. Birincisi, IŞİD’in “İslam Devleti” adı altında Sünni mezhebine mensup olanları temsil iddiası; ikincisi 2003 Irak Savaşı ile Irak’ın kuzeyinde kurulan Kürt federe devletinin hem Irak hem de mevcut durumda Suriye’nin toprak bütünlüğünü bozarak bağımsız devletleşme yolunda ilerlemesi durumunda İran’ın tehdit algısıdır.
İran’ın Kürt politikası incelendiğinde oldukça karmaşık bir yapıya sahip olduğu söylenebilir. Tarihsel geçmişe bakıldığında İran’ın Kürt algısında 1946’da ilan edilen ancak kısa sürede feshedilen Mahabad Kürt Cumhuriyeti, İslam Devrimi’ni destekleyen Kürtlerle hükümet arasındaki anlaşmazlıkların ortaya çıkmasıyla Kürdistan Demokrat Partisi-İran (KDP-İ) ve Komala’nın dahil olduğu çatışmalar, İran-Irak Savaşı döneminde her iki ülkenin birbirine karşı Kürt gruplarla geliştirdikleri ikili ilişkiler ve Devrim sonrasında Kürtlerin de dahil olduğu etnik grupların tüm kültürel ve sosyo-ekonomik taleplerinin ABD’nin İran rejimini değiştirme çabasının bir parçası olarak görülmesi gibi farklı unsurlar etkilidir. Bunlara ek olarak, Saddam rejiminin yıkılmasıyla Irak’ın kuzeyinde kurulan Kürt federe devleti, Suriye’nin kuzeyi dahil bölgesel yansımaları ve kuşkusuz Türkiye’nin dış politikası İran’ın Kürt politikasını şekillendirmektedir.
Bölgedeki Kürt meselesinin iki farklı boyutu vardır. Birincisi Kürt siyasi hareketi ve bölgedeki güç dengesine etkisidir. İkincisi Kürt silahlı gruplar ya da terör örgütleridir. 11 Eylül’de yaşanan terör saldırıları, sadece uluslararası ve bölgesel düzeylerde siyasi dinamikleri değiştirmemiş, terör örgütlerinde de bazı değişimleri tetiklemiştir. PKK da bu süreçte ismini değiştirerek KADEK ismini almış, Suriye’de Demokratik Birlik Partisi (PYD) ve İran’da Kürdistan Özgür Yaşam Partisini (PJAK)’ı kurmuştur. 2004’te PJAK’ın İran güvenlik güçleriyle çatışmaya başladığı bir dönem yaşanmıştır. Ancak 2011 yılında Suriye’de de halk ayaklanmalarının başlamasıyla İran yönetiminin Kürt terör gruplarına yönelik politikalarında bir kırılma yaşanmış, İran hükümetiyle PJAK arasında ateşkes ilan edilmiştir. Bu da İran’ın bölgesel çıkarları çerçevesinde farklı aktörlerle kurmakta olduğu ilişkilerin karmaşıklığını derinleştirmektedir.
Suriye krizinin İran için bir diğer önemi, Suriye’nin kuzeyindeki Kürt gruplarının siyasallaşma sürecinin Suriye’nin toprak bütünlüğüne olası etkilerinden kaynaklanmaktadır. Suriye’nin toprak bütünlüğünün korunması konusunda görüş birliği olan bölge ülkeleri, özellikle İran, Türkiye ve Irak, Suriye’nin federalizme geçiş sürecini farklı değerlendirmektedirler. İran’ın bu tartışmalarda izlediği belirsizlik politikası, bölgesel nüfuz alanını kaybetmediği müddetçe Suriye’de federal sisteme karşı çıkmayacağı sinyallerini vermektedir. Dolayısıyla özellikle Suriye’nin kuzeyindeki güç mücadelesinde hangi grubun başat rol oynayacağı, bu çerçevede PYD’nin ve onun silahlı gücü olan YPG’nin bölgedeki nüfuz alanı, Irak-Kürdistan Demokrat Partisi (IKDP), Irak-Kürdistan Yurtseverler Birliği (IKYB) ve Kürdistan İşçi Paritisi (PKK) ile ilişkileri ile dış güçlerle olan ilişkileri belirleyici olacaktır.
Sonuç olarak, İran’ın Suriye politikalarında, İran’ın ulusal güvenliğini koruma çabalarının, aşırı-Sünni grupların ve terör örgütlerinin yükselişini kimlik meselesi çerçevesinde kendisinin bölgesel nüfuz alanına bir tehdit olarak görmesinin ve Suriye’yi kendi ve müttefikleri ile düşmanları arasındaki mücadele alanı olarak algılamasının etkili olduğu söylenebilir. Bu bağlamda da İran’ın Suriye politikasında bazen belirsizlik alanlarını koruduğu ve çoğu zaman da farklı aktörlerle ilişkilerini bölgesel gelişmelere bağlı olarak ayarladığı görülmektedir.
* Yrd.Doç.Dr., Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, İstanbul Aydın Üniversitesi
[1] R. K. Ramazani, “Iran’s Foreign Policy: Contending Orientations,” Middle East Journal, Vol. 43, No. 2, Spring 1989.
[2] Giyas Bilal, “İran ve Müttefiklerinin Suriye Krizindeki Rolü,” AlJazeera Türk, 14 Mart 2015, http://www.aljazeera.com.tr/gorus/iran-ve-muttefiklerinin-suriye-krizindeki-rolu (Erişim Tarihi 25 Mayıs 2017)
[3] Giyas Bilal, “İran ve Müttefiklerinin Suriye Krizindeki Rolü,” AlJazeera Türk, 14 Mart 2015, http://www.aljazeera.com.tr/gorus/iran-ve-muttefiklerinin-suriye-krizindeki-rolu (Erişim Tarihi 25 Mayıs 2017)
[4] Jubin M. Goodarzi, “Suriye ve İran: Değişen Bölgesel Ortamda İttifak,” Ortadoğu Stratejik Araştırmalar Merkezi, 25 Şubat 2013, http://www.orsam.org.tr/index.php/Content/Analiz/3574?s=turkmen%7Cturkish (Erişim Tarihi 25 Mayıs 2017)
[5] “Leader calls for 'Islamic power bloc'”, Press TV, November 5, 2011, http://www.presstv.ir/detail/208487.html (Erişim tarihi 20 Ağustos 2012)
[6] “Iran calls Syrian protests a Western plot” Reuters, April 12, 2011 http://www.reuters.com/article/2011/04/12/us-syria-iran-idUSTRE73B22V20110412