Türk-Amerikan ilişkilerinin üst düzey ziyaretlerle yakınlaşma sürecine girmesi ve ikili ilişkilerin kopma noktasından normalleşme aşamasına geçmesinin ilk etkisi, Rusya’nın Suriye’de Türkiye’ye karşı Esad’ı öne sürmesiyle “balans ayarı verme” şeklinde tezahür etmiştir. 10-11 Şubat 2018 tarihleri arasında ilk olarak Amerikan Ulusal Güvenlik Danışmanı Korgeneral H. R. McMaster’ın Ankara’da Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın ile görüşmesi sonrası ikili ilişkilerde uzun vadeli stratejik ortaklığa vurgu yapılmıştır.
Ardından 16 Şubat 2018 tarihinde Amerika Birleşik Devletleri (ABD) Dışişleri Bakanı Rex Tillerson da Türkiye’ye gelerek hem Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hem de mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı görüşme sonrası adeta kopma noktasına gelmiş olan iki ülke ilişkilerinin normalleşme ve müttefiklik ilişkilerine tekrar dönme yönündeki iradesini ortaya koymuştur. Nitekim bunu sağlamak adına öncelikle Suriye’de uyumlu politika geliştirmek üzere ortak çalışma grubu ve üçlü mekanizma (savunma-istihbarat-dışişleri) kurulması kararlaştırılmıştır.
İki ülke arasında bu ortak çalışma grubunun üçlü mekanizma şeklinde kurulması, Nisan 2006 tarihli Ortak Stratejik Vizyon belgesini hatırlatmaktadır. Bu belgeyle uzmanlık düzeyinden bakanlık seviyesine kadar siyaset planlama gruplarının oluşturulmasına müteakip Türkiye ile ABD’nin başta Ortadoğu olmak üzere birçok alanda ortak politikalar geliştirmesi hedeflenmiş ve böylece iki ülke ilişkileri stratejik ortaklık derecesinde derinleştirilmiştir. Ancak Suriye Krizi’nde ilk olarak ABD’nin müttefiki Türkiye’yi yalnız bırakması ve ardından terör örgütü Demokratik Birlik Partisi/Halk Koruma Birlikleri (PYD/YPG) ile politika oluşturması iki ülke ilişkilerinde stratejik kopuş yaşanmasına neden olmuştur. Bu bağlamda ABD, Suriye’de değişen dengeler nedeniyle hatasından hızlı bir manevrayla dönerek Türkiye ile tekrar müttefiklik ilişkileri kurmak üzere diplomatik ziyaretlerini arttırmış ve ilişkilerde normalleşme ile yakınlaşmanın önünü açmıştır.
Türk-Amerikan İlişkilerinin Yakınlaşma Sürecine Girmesi
Türk-Amerikan ilişkilerindeki bu denli hızlı yakınlaşma sinyali, Rusya’yı telaşlandırmış olacak ki Suriye’de ABD’ye karşı alan açtığı Türkiye’nin önüne bu sefer Esad’ı çıkararak bir nevi balans ayarı vermeye çalışmıştır. Zira Rusya, Türkiye’nin ABD’ye yakınlaşmasını, Ocak 2017 tarihinde Astana Süreci’yle kurduğu Rusya-İran-Türkiye ekseninin dağılması olarak yorumlamış olabilir.
Rusya, ABD’ye oldukça yakınlaşan PYD/YPG gruplarını da Afrin’e yönelik Zeytin Dalı Harekâtı’yla Türkiye üzerinden cezalandırma doğrultusunda bir politika izlemişti. Şimdi benzer durum Türkiye ile Rusya arasında yaşanmakta ve Rusya, Türkiye’nin ABD’ye yakınlaşmasını ve Astana ekseninin dağılmasını istemediğini açıkça ortaya koymaktadır. Suriye’de Esad rejiminin Rusya’dan bağımsız hareket edemeyeceği fikrinden hareketle Esad milislerinin Afrin’e girme hamlesini Rusya’nın Türkiye’ye verdiği bir mesaj ve balans ayarı olarak okumak mümkündür. Çünkü Türkiye’nin Suriye denkleminde Rusya ekseninden çıkıp ABD’ye yakınlaşması, ülkedeki dengelerin değişmesi demektir. Bu bağlamda Türkiye’nin Suriye Krizi’nde dengeleri değiştiren kilit aktör konumuna yükseldiği söylenebilir.
Rusya-Türkiye-İran Ekseninin Dağılma Riski
ABD yönetiminin şubat ayında proaktif diplomasiyle bir anda Türkiye ile yakınlaşma politikasına yönelmesi hem Türkiye’nin Ocak 2018 tarihinden itibaren yürüttüğü başarılı Zeytin Dalı Harekâtı hem de Çin’in “Suriye sürecine artık ben de müdahil olacağım” şeklindeki açıklamasının bir ürünüdür.
Türkiye’nin Suriye Krizi’ne askeri angajman stratejisiyle 2016 yılından itibaren müdahil olması ve Suriye’de Rusya ile yakınlaşarak askeri varlığını inşa etmeye başlaması, ABD’nin Suriye’deki askeri varlığını ve desteklediği PYD/YPG’nin zayıflama sürecine girmesine sebebiyet vermiştir. Bunun yanı sıra Çin’in Suriye sürecine artık aktif katılım göstereceğini açıklaması, ABD’nin Suriye politikasında değişikliğe gitmesine yol açmıştır. Zaten Washington yönetimi içerisinde de ABD’nin müttefiki Türkiye yerine PYD ile çalışması sürekli olarak sorgulanmaktaydı.
Çin’in Suriye sürecine dahil olmasına müteakip iyice köşeye sıkışacağını öngören ABD, Suriye’de Rusya-Çin ekseni karşısında denge kurabilmek için Türkiye ile yakınlaşma politikasına yönelmiş ve bunu sağlamak üzere üst düzey yetkililerini Ankara’ya göndererek tekrar müttefiklik ilişkileri kurma iradesi göstermiştir.
Zaten Türkiye, ABD ile olan uzun süreli müttefik ilişkilerinin bozulmasından rahatsız olduğunu ve ABD’nin yanlış yaptığını en üst düzey yetkilileriyle sürekli şekilde Washington’a hatırlatan bir politika izliyordu. Bu anlamda ABD’nin tekrar müttefiklik ilişkileri kurma yönünde irade beyan etmesi, Türk karar alıcıları tarafından olumlu karşılanmış ve Washington yönetiminin sahada da somut adımlarla bu iradesini ortaya koyması yönünde bir beklenti taşındığı yansıtılmıştır.
Bu minvalde iki ülkenin çıkarları arasındaki örtüşme, müttefiklik ilişkilerinin tekrar canlandırılması sürecini başlatmıştır. Ancak Türk-Amerikan ilişkilerinin yakınlaşması Suriye’de dengeleri değiştirecek bir hamle olduğu için Rusya, Türkiye’nin olası eksen değiştirme riskine karşı ön alıcı bir hamle yaparak Esad üzerinden Türkiye’ye mesaj vermekte gecikmemiştir.
Çok Boyutlu Denge Politikası
Buna karşı Türkiye’nin Suriye Krizi’nde hem Rusya hem de ABD ile ilişkilerini sorunsuz şekilde yürütebilmek için çok boyutlu denge politikası izlemesinin en optimal seçenek olduğu söylenebilir. Zaten Türkiye’nin jeopolitiği de çok boyutlu denge politikasını empoze etmektedir.
Türkiye, krizde çok boyutlu denge politikası izleyerek ve ABD, Çin ve Rusya arasındaki çıkar çatışmalarından faydalanarak kendi hedeflerini gerçekleştirebilir. Ayrıca Türkiye, büyük güçlerin kendi arasındaki rekabet ve çıkar çatışmasından istifade edip Suriye’de kendisine alan açabilir ve hatta sahadaki varlığını arttırabilir. Bununla birlikte stratejik bölgesel bir aktör olarak Türkiye’nin büyük güçlerle olan denge politikasını çok ince ve zekice planlanmış hamleler vasıtasıyla yürütememesi ve taraflardan herhangi birine çok fazla yaklaşması ülkeyi çok zor bir durumda bırakabilir. Bu durumun örneği Türk-Amerikan ilişkilerindeki yakınlaşmaya Rusya’nın verdiği tepkide sabittir.
Dengeleri Değiştirecek Kilit Aktör: Türkiye
Son tahlilde; Türkiye’nin Suriye’deki başarılı askeri operasyonları hem yerel aktörlerin pozisyonlarını değiştirmekte hem de büyük güçlerin politikalarını dönüştürmektedir. Nitekim Türkiye’nin Zeytin Dalı Harekâtı, PYD/YPG’yi zayıflatarak; onları Esad’a muhtaç duruma getirmiş ve Afrin’deki PYD grupları Esad’dan yardım istemeye başlamışlardır. Zaten bu nedenle Esad rejimi, Türkiye’nin Afrin Operasyonu’na ses çıkarmamıştır. Ayrıca Rusya da ABD’ye oldukça yakınlaşan PYD’yi Türkiye üzerinden cezalandırma politikası yürütmüştür. Gerek Türkiye’nin ABD’nin askeri varlığını PYD üzerinden zayıflatması gerekse Çin’in Suriye Krizi’nde daha aktif bir rol alma politikasına yönelmesi Washington’ın Ankara ile ortak çalışma nezdinde bir politika izlemesini sağlamıştır. Görüldüğü üzere Türkiye, Suriye denkleminde denge değiştirici kilit bir aktör olarak öne çıkmaya başlamıştır.
https://ankasam.org/turk-amerikan-yakinlasmasinin-etkisi-rusyanin-balans-ayari/
.